Veba salgını; bir dönem, insanları kasıp kavuran bir fırtına misali canları tehdit eden bir tehlike olmuştur. En az savaş kadar toplu halde can alıcı olan veba, Albert Camus tarafından da kaleme alınmış ve toplumda açtığı derin yaraları gözlemleyerek kitap haline getirilmişitr.
Bir gün insanlar ölü bir fare ile karşılaşır. Fabrikalarda, mahallelerde toplu fare ölümlerine rastlanılmıştır. Herkes fareler hakkında konuşurken, bu durum Dr.Rieux’ un gözünden kaçmaz. Işin iç yüzünü öğrenmek adına duyduklarını ve bildiklerini birleştirmeye çalışıyor. Veba, sözcük olarak yeni yeni dillendirilmeye başlanıyordu. Aslında veba aklından geçse de bunu kabullenmesi güçtü. Eldeki bulgular vebayı gösteriyor ve gözünün önüne birkaç ay içinde şehrin neredeyse yarısından fazlasının ölümüne sebep olabilecek bir hastalık beliriyordu. Manzara inanılmaz korkunç ve acilen önlem alınması gerekliydi. İnsanlar telaşlı, şehirde ise panik havası hakimdi.
Ve ilaçların gecikmesi gibi olumsuz etkenler kentte kesin şekilde “veba” hastalığının ilan edilmesine ve kentin kapatılmasına sebep olur.
Kente uygulanan ambargo sebebi ile ne kimse kentten çıkabiliyor ne de dışardan taşıtlar dahil kimse girebiliyordu. Aslında bu iyi olan kişilerin de bu hastalıkla karşılaşacağı ve ölümlerini bekleyecekleri anlamına geliyordu.
İnsanlar canlarını kaybetme korkusu ile hırçınlaşmış kentin içerisinde huzursuzluk çıkartıyorlardı. Doktorlar hastalara yetişmekte zorluk çektiği için kentteki din adamları da doktorlara yardım etmeye başlamışlardı.
Havalar ısındıkça veba, asla kontrol edilemez bir hal almaya başlamıştı. Veba sebebi ile sıkı yönetim ilan edilmiş ve belirli saatlerde sokağa çıkmak yasaklanmıştı. İnsanlar bu salgını önlemek amaçlı evlerini yakmanın bir çözüm yolu olduğunu düşünürken Castel serum üretme çabasındaydı. Ve en sonunda çalışması tamamlanmış ve bir çocukta denenmişti. Çocuk tam anlamı ile iyileşmese de düzelme göstermişti ancak sonuçta ölmüştü. Dr. Rieux bu serumu çıkış olarak görüyordu.
Serum uygulanmaya başladıkça insanlarda bir rahatlık oluşmaya başladı. En güzeli ise artık kentte fareler de vardı. Belki de insanın aklına gelmeyecek en değişik tablolardan biriydi fare görünce sevinmek. Zamanla toplum toparlandı ve insanların yüzü gülmeye başladı. Kent kapıları ise vebanın geçtiği düşüncesi ile sonuna kadar açıldı.
Beyaz Gemi-Özet- Cengiz Aytmatov